Hyde Park ve biyoçeşitlilik

Bu hafta biyoçeşitlilik üzerine sizi bilgilendireceğim. Ama önce Hyde Park’ta bir yürüyüşe çıkıyorum. 

Kensington Gardens köşesinden parka girerken önce bir Anadolu kestanesi ağacı (Castanea sativa) beni karşılıyor. Mevsim Şubat olduğu için geçen sonbaharda düşmüş kestaneleri tam altındaki toprakta top top bir halı gibi yeri kaplamış. Dikkatli bakınca kestanelerin kabuklarının yarıldığını ve ortasından pembe birer kökün uzanıp yere tutunmakta olduğunu görebiliyorum. Aralarından birçoğu başaramayacak ama bazıları fidan boyuna ulaşabilecekler. Kraliçe Hanıma çaktırmayın, bunlardan evimize götürüp üç tanesini balkonda saksıda büyütme projemiz bu sene başarıyla devam ediyor.

Biraz ileride yuvarlak gölete ulaşıyorum. Bu göletin etrafında 30 kadar kuş türü saymışlığım vardır. Mevsimden mevsime değişiyor elbette ama her mevsim turistlerin favorisi kuğular (Cygnus olor) bugün de epey hareketliler. Sağda solda sürekli kuşları beslememek konusunda uyarılar var ama göletin etrafında her daim önlerinde bebek arabasıyla babası telefonla resim yakalamaya çalışırken annesi kurabiye kırıntılarıyla kuşları besleyen ve bebeğin mutluluktan dört köşe olduğu bir genç aile görmek mümkün. Bebek arabası devrindeyken biz de aynen o genç ailelerdendik.  

Bugünlerde etraftaki türlerin birçoğu çiftleşme çabalarındalar. Erkekler birbiriyle didişiyor ve dişilerin ilgisini çekmeye çalışıyorlar. En agresifleri Mısır kazları (Alopochen aegyptiaca). Bu kazlarda aynı anda pembe, beyaz, kahverengi, sarı, bej, turuncu, yeşil, mavi, siyah ve başka ara renkler görmek mümkün. Erkekleri kavgaya başlayınca uzamanızı tavsiye ederim. Boynunu öne eğip sırtını kabartarak birbirilerine bağıra bağıra giriştikleri zaman biraz önce mutluluktan dört köşe olan bebeğin şimdi  korkudan altını ıslattığını göreceksiniz. Neyse ki genç ebeveynlerde yedek bez çok var.  

Yürümeye devam ediyorum. Yanımda iki sincap (Sciurus carolinensis) birbirilerini kovalıyorlar. Arkadaki bir an durup bana bakıyor. Önce temkinli ama sonra yaklaşma riskini almaya karar veriyor. Durup kendilerine bakan insanların genelde fındık fıstık gibi yiyecekler vermiş olduğunu iyi bildiği için bana bir kaç saniye dikkatli bakıyor. Benim ise yürümeye devam edip onunla çok ilgilenmediğimi görünce tekrar hızla demin kovaladığı kız arkadaşının peşine takılıyor. 

BUNU DA OKU:  Danimarka’dan yine devrim niteliğinde bir tasarı: Gıda etiketlerine ürünün çevreye verdiği etki eklenecek

Yeşil başlı gövel ördekler (Anas platyrhynchos) uçar giderken gölete karşı, sağımda solumda ıhlamur ağaçları (Tilia x europaea) var. Bu mevsimde sönük bir görüntü ama ilkbaharda çiçekleri açınca renk ve koku cümbüşüyle etrafa bambaşka bir hava verecekler. Babamla geçen yaza doğru bir torba çiçeklerinden toplayıp bu kış covid olduğumda evde oturduğum günlerde kaynatıp bir kaşık balla afiyetle içtim. Aynen babamın küçükken İstanbul’da bana yaptığı gibi. Bu sene yine toplayacağım.  

Kafamın üstünden yeşil papağanlar (Psittacula krameri) geçiyor. Bakmama bile gerek yok, çığlıklarını iyi tanıyorum. Aslen buralı bir tür değiller ve kimse tam olarak bilmemekle beraber tutsaklıktan kurtulmuş bireylerin üremeleriyle yayılmış olma ihtimalleri kuvvetli. İstanbul dahil dünyanın bir çok şehrine yayılmayı becermiş başarılı bir istilacı tür kendileri. Bazen bir elmayı parktaki demir parmaklıkların üstüne saplıyorlar ve bu papağanlar elmayı afiyetle yerken kameralara poz veriyorlar. 

Serpentine gölüne geliyorum. Burada kuş türü sayısı daha da artıyor. Adeta bir hayvanat bahçesi, bakanlar için. Bu mevsimde en çok karabaş martı (Chroicocephalus ridibundus) görüyorum. Kuzey ülkelerinde kış aylarını fazla soğuk bulan bu martılar kışın Londra’yı tercih ediyorlar. Nitekim bu kış Londra’da çok soğuk geçmedi ve keyifleri yerinde olmalı. Ancak bir kaç haftaya ilkbaharın gelişiyle memleketlerine dönecekler ve Serpentine’da sayıları ciddi azalacak. Birleşik Krallık’ta üreyen sadece 140,000 çift varken kış mevsiminde nüfusları 2.2 milyona kadar çıkıyormuş.  

Tabi martı deyince Serpentine’ın ünlü güvercin (Columba livia domestica) yiyen küçük kara sırtlı martısından (Larus fuscus) bahsetmeden edemeyeceğim. Bir kaç yıldır düzenli olarak acıktığında su kenarında dolaşan güvercinlerden gözüne kestirdiği bir tanesinin üzerine atlıyor, gölde yüzmeye götürüyor, orda boğuyor, sonra karaya çıkartıp göğsünden başlayarak afiyetle yiyor. Karnı doyunca da bırakıyor ve leş kargaları (Corvus corone – Türkçe ismi bu kadar berbatken Latince ismin cool’luğuna bakar mısınız?) güvercinin leşini afiyetle temizliyorlar. Bu yürüyüşümde değil ama son yıllarda 3-4 defa bu avlanmayı görmüşlüğüm var. Ralph adında blogcu bir kuş gözlemcisine göre bu avlanma davranışını sadece bir birey öğrenmiş, yani bütün küçük kara sırtlı martıların bildiği bir avlanma tekniği değilmiş. Blogcu arkadaş bu bireyin bir günde üç tane güvercin yediğine şahit olmuş. 

BUNU DA OKU:  Ülkenin en iddialı organik pazarı

Kuşların gaklamaları viyaklamaları ciklemeleri arasında başka bir ses duyuyorum ve arkamı dönüyorum. Üç adet at (Equus ferus caballus) üzerlerinde birer tane insan (Homo sapiens) ile yavaş yavaş bana doğru yaklaşıyorlar. Sapienslerin Equusları binek hayvan olarak evcilleştirmesi İÖ 3,500 yılı civarlarında ve ilk olarak – doğru bildiniz – Orta Asya’da gerçekleşmiş. Hyde Park’ta büyükçe bir ahır var ve ata binmek Londra yerlileri için popüler bir atraksiyon.   

Serpentine’ın kuzey tarafında güzel bir sürprizle karşılaşıyorum. Mısır kazlarından biri yumurtlamış ve dokuz tane kaz yavrusu peydahlanmış. Vik vik vik sesler çıkararak yürüyorlar, sol taraflarında anneleri, sağ taraflarında da babaları var. Mısır kazları tek eşli ve seviyeli bir beraberlik yaşıyorlar ve bir çift birbirini beğenip çiftleşince artık hayat boyu beraberler, her sezon yeniden bebek yapıyorlar, yavruları da beraber büyütüyorlar. Bu dokuz yavru parkta gördüğüm bu sezonun ilk bebek kuşları. Hatta Şubat ortası kadar erken yavrulayan hiç kuş görmemiştim. Dokuz yavrunun hepsinin büyümesi çok ufak ihtimal. Kızıl tilkiler (Vulpes vulpes) başta olmak üzere bu minnacık yavrularla beslenmek isteyen parkta bir çok canlı var. Bundan sonra her parka geldiğimde bu aileyi gözlerimle arayacağım ve kaç yavrunun hayatta olduğunu gözlemleyeceğim. 

Bu arada kayık kiralanan yerin tam karşısındaki büyük ağaçlarda da bir sürpriz beni bekliyor. Ağacın tepesinde dev gibi gri balıkçıl (Ardea cinerea) yuvası var ve üzerinde bir anne sabırla yumurtaları sıcak tutuyor. Gri balıkçılların bir metre boyunda olduğunu hatırlatayım. Hyde Park’ta ürediklerini biliyordum ama hiç yavru balıkçıl görmedim. Artık bu noktadan her geçtiğimde yukarı bakacağım.   

Serpentine Köprüsü’nden geçip vakvakları ürküttükten sonra hemen sağa dönünce köşede bir ağacın altında içi yem dolu bir kuş besleyici var. Dibine hareketsizce oturup gidip gelip beslenen kuşlara bakıyorum. Önce iki adet büyük baştankara (Parus major) mekanın sahibi gibi karınlarını doyuruyorlar. Onların bir saniye uzaklaşmalarını gören bir kızılgerdan (Erithacus rubecula) bir lokma alıp bir anda yok oluyor. Peşinden dişi bir bayağı ispinoz (Fringilla coelebs) besleniyor, sonra da muazzam renkleriyle erkek bir birey beliriyor. Mekanın sahipleri büyük baştankaralar geri geliyorlar ve onlara bir de minik mavi baştankara (Cyanistes caeruleus) salına salına sinsice eşlik ediyor. Sadece bu küçük kuşların gagalarının sığabileceği bir mekanizma yaptıkları için karınları aç güvercinler tam altlarında yerde takılıyor ve sadece yere dökülen kırıntılardan beslenebiliyorlar.

BUNU DA OKU:  Biyoçeşitliliği takip edebilirsiniz

Yavaş yavaş eve dönüş yolundayken bir kaç tane siyah-beyaz Kanada kazı (Branta canadensis) ve bozkaz (Anser anser) yanımda sohbet ederken daha bu hafta yeni açmış tek tük papatyaların (Bellis perennis) üzerlerine basıyorlar. Etraflarına bir anda nereden geldikleri belli olmayan 20-30 tane sığırcık (Sturnus vulgaris) konuyor ve toprakta son yağmurdan sonra beliren solucan (Lumbricus terrestris) arıyorlar. Çıkışa yakın beni delikanlı bir köpek (Canis familiaris) tarafından kovalanan sıçanlar (Rattus norvegicus) uğurluyorlar. Parkta yaşayan sıçanlar ile sincaplar arasındaki farkın sadece kuyrukları olduğunu düşünmeden edemiyorum ve Kensington’ın eski ormanlarından kalan son kara dut (Morus nigra) ağaçlarından birinin hemen yanındaki evime doğru ilerliyorum. 

Aslında bugün biyoçeşitlilik ile ilgili yazacaktım ama yerim de kalmadı iyi mi, kusura bakmayın. 

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Yalın Karadoğan

Doğasever, amatӧr doğal hayat gӧzlemcisi, ara-sıra yazar, Londra’da sivil toplum kuruluşu Turkey Mozaik Foundation kurucularından, private equity yatırımcısı.

Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side, Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Genel, Kent, Yeşil alanlar
Vanessa Nakate’nin düşündürdükleri

Burada iki ayrı resim görüyorsunuz. İki resim arasındaki bir farkı bulunuz. Resim Ocak 2020’de Davos’ta WEF toplantısında çekildi. Resimdekiler iklim

Kapat