Biomimikri: Doğadan gelen inovasyon
Bir ağaç nasıl metreler yukarıya pompa yardımı olmadan köklerindeki suyu ulaştırır? Bir balina o koca gövdesine rağmen nasıl olur da, yüzgeçleri suya girerken ağırlığına göre çok az su çıkarır? Bunlar gibi binlerce sorunun cevabı, günlük hayatımızı değiştirecek buluşlara yol veriyor.
Her geçen gün doğadan giderek uzaklaşsak da aslında yeni inovasyonlarda, milyonlarca yıl süren evrim süreçlerinden sonra, en gelişmiş ve eksiksiz dizaynlarıyla, yine bize doğa kılavuzluk ediyor. Nasıl mı? “Biomimikri” denilen bilim dalı sayesinde. İngilizce “Biomimicry” olarak bilinen biomimetrinin anlamı, Latincede, “bios” hayat, “mimesi” taklit demektir. Yani biomimetri, doğanın yöntemlerini kullanarak ve araştırarak insanlığın problemlerine çözüm getirme sanatı ve bilmi demek doğru olur. Biomimetriye endüstriyel anlamda ışık tutan Janine Benyus’un 1998’de basılan “Biomimicry” kitabıdır. Aslen biyolog olan Benyus, bu kitabında, ekolojik olarak farklı olmak isteyen şirketlerin, kültürlerin ve ekonomilerin neler yapabileceğini anlatır. Biomimetrinin hepimize aşina bir örnek ise: Spor ayakkabılardan bildiğimiz “cırt cırt”lar. 1948 yılında dağcı ve yenilikçi George de Mistral, bir gün köpeğiyle ormanda yürüyüşten gelirken, bakıyor ki kendisi ve köpeğinin her tarafına bir bitkinin dikenli kabukları yapışmış. Bunun üzerine Mistral, bu bitkinin dikenlerinin her şeye yapıştığını görünce, naylon ve çeşitli materyaller kullanarak bugün sıkça kullandığımız “cırt cırt”ı yaratıyor.
Aslında biomimetri bilimi ve sanatı 20. yüzyıldan çok daha eskilere dayanıyor. 1496 yılında kuşların uçma kabiliyetine hayranlık duyan Leonardo da Vinci, kuşların uçuşlarını detaylı çizim ve çalışmalar yaparak analiz ediyor. Bunun sonucunda, kuş çizimlerini taklit ederek o yıl başarısızlıkla da sonuçlansa, bir “uçma makinesi” yapıyor. Günümüzde biomimetri, Green IT’den tutun, enerjiye, sağlığa kadar uzanan geniş bir yelpazedeki sektörlere inovasyon için ışık tutuyor. İşte son zamanlardaki örnekler: Balinalar ve Rüzgâr Tribünleri: Okyanus bazlı biomimetri su üzerindeki inovasyonlara da ışık tutuyor. Whalepower şirketi başkanı Frank Fish, kambur balinaların vücutlarının büyüklüğüne rağmen, son derece çevik olduklarını gözlemlemiş. Ayrıca bu balinalar suya girip çıkarken, bedenlerine göre sadece bir buçuk metre çapında su baloncukları yapıyorlarmış. Bunun üzerine, şirket, balina yüzgeçlerinin dizaynından yola çıkarak, rüzgâr tribünlerinin pervanelerini verimi arttıracak ve de sessizce çalışabilecek şekilde dizayn etmiş.
Kelebekler ve Ekranlar: Qualcomm şirketi, kelebek kanatlarının benzersiz özelliklerini ekran teknolojisini geliştirmek için incelemiş. Kelebeklerin renklerinin parlaklığından da anlaşılabileceği gibi, kanatları ışığı öyle bir biçimde yansıtıyormuş ki farklı dalga boyları birbirleriyle kesişerek kusursuz denilecek kadar parlak renkler yaratıyorlarmış. Aynı teknik, mobil cihazlarda daha az enerji, daha parlak ve berrak ekranlar yaratmak için kullanılmış.
Karıncalar ve Dijital Güvenlik: Günümüzde tıpkı virüslerin vücudumuzu olduğu gibi bilgisayarlımızı enfekte etmesi artık alışılagelmiş bir durum. Bilgisayar güvenliği uzmanları ise, karıncalardan yola çıkarak bilgisayarlarımızı koruyacak metodlar geliştiriyorlar. Tıpkı karıncaların birbirlerinden yardım alması ve çoğunluk gücünü sağlayarak düşmanlarıyla savaşması gibi, geliştirilen “dijital karıncalar” da bilgisayarları koruyacak. Henüz deneme aşamasında olan bu teknoloji, son derece başarılı neticeler vermiş. Verilecek daha binlerce örnek olması, bize doğadan ne kadar çok şey öğrendiğimizin ve öğrenebileceğimizin en iyi kanıtı. Bilhassa yenilenebilir enerji ve teknoloji konularında yapılan inovasyonlarda, doğanın bilim adamlarına ve araştırmacılara ışık tutacağı kesin.
Not: Bu yazım geçtiğimiz yıl www.dünyayıkurtaranadım.com sayfasında yayınlanmıştır.
Kaynaklar: